Sermayenin Tarihsel Diyalektiği ve Marx'ın Toplumsal Sermaye Teorisi

Stok Kodu:
9786054511587
Boyut:
0x0
Sayfa Sayısı:
432
Baskı:
1
Basım Tarihi:
2012-01
Çeviren:
Aylin Muhaddisoğlu Ece Üçoluk
Kapak Türü:
Karton Kapak
Kağıt Türü:
2. Hm. Kağıt
Kategori:
27,78
9786054511587
482858
Sermayenin Tarihsel Diyalektiği ve Marx'ın Toplumsal Sermaye Teorisi
Sermayenin Tarihsel Diyalektiği ve Marx'ın Toplumsal Sermaye Teorisi
27.78
Doğuşu 16.yüzyıla kadar uzanan kapitalist üretim biçimi 20.yüzyılda da önemli değişimler geçirmiş, üretim süreçlerinde, üretimin örgütlenmesinde, kapitalist şirketler arasındaki rekabetin biçimlerinde, dolaşım ve bölüşüm süreçlerinde, bölüşüm ilişkilerinde, işçi sınıfının ve burjuvazinin saflarında, orta sınıfların yapısında, kapitalist ekonominin işleyiş mekanizmalarında, bilim ve teknolojinin üretim süreçleri ile ilişkisinde ve iktisadi düşüncelerde yeni olgular ortaya çıkmıştır. Bu değişimler ve anlamları incelenmeksizin kapitalizm hakkında doğru bir yargıya varılması oldukça güçleşmiştir. Kapitalizmde yalnızca üretimin toplumsallaşmasında büyük adımlar atılmakla kalmamış, aynı zamanda üretim ilişkilerinde ve sermaye ilişkisinde öz-düzenlemeler gerçekleşmiştir. Sermayenin asıl sahipleri ile onu işleten yönetici tabaka arasındaki işlevsel bölünme giderek daha belirgin hale gelmiş, bir tür özgün yeni “işletmeci” burjuvazi ortaya çıkmıştır. Kitapta bu yeni olguların genel akademi çevrelerinde ve onlarla faklılaşan Marksist ve sol akademide oluşturduğu teorik yansımalar geniş bir yer tutmaktadır. Ayrıca Türkiye'de Çinceden çevrilen bir iktisadi akademik araştırmanın ilk kez yayınlanmış olması dikkate değer bir olaydır. Iki ünlü Çinli Marksist ekonomi-politik araştırmacısının, bu eserin son satırlarını kaleme aldığı günlerde kapitalist kriz tüm dünyaya yayılmış bulunuyordu. ABD'de 2007'de ortaya çıkıp dünyaya yayılan küresel mali kriz bir kez daha, son on yıllarda kapitalizm üzerine beslenen iyimser hayalleri sarsmış bulunuyor. Yeni kriz Avrupa kıtasında yeni biçimler alarak gelişmeye devam etmektedir. Kapitalizmin merkezlerinde büyüme durmuş ve üretici güçlerde muazzam bir tahribat ortaya çıkmış bulunuyor. Gelişmiş ve orta düzeyde gelişkin 42 kapitalist ülkede kriz öncesindeki 340 milyon olan işsiz birey sayısı bugün 410 milyon civarında seyretmektedir. Aslında işsizlik kapitalizmin son on yıllarda biriktirdiği, --ekolojik çevre sorunları dahil olmak üzere - yapısal sorunların sadece en önemlilerinden birini oluşturmakta. Başta iktisatçılar olmak üzere tüm düşünen insanlar, kapitalizmin bugünkü krizi hangi yeni çözümlerle aşmaya çalışacağını ve ne tür yeni öz-düzenlemeler yapacağı üzerine tartışıyorlar. Işçi sınıfı ve halklar kemer sıkma politikalarına karşı direnme çizgilerine yönelirken, çeşitli orta sınıflar derin bir bocalama yaşıyorlar. Kapitalizmin bir kez daha liberal iktisadi çizgileri terk edip, Keynesçi ve tekelci devlet kapitalizmine özgü mekanizmaların benzerlerine yöneleceği biçiminde tahminler yapılıyor. Kriz ile birlikte Marx ve Engels'in kapitalizm üzerine çözümlemeleri yeniden ve daha titiz bir ilgi ile ele alınmaya başlamış, onların toplam eserlerinin akademik versiyonlarının 159 cildinden 61'i yayınlanarak okur ve araştırmacıların hizmetine sunulmuştur. Elinizdeki eser Çin'de son yıllarda özellikle 1998 yılından itibaren derinleşen kapitalizm araştırmalarının bir örneğidir. Yazarlar, Marx'ın çözümlemelerinden yola çıkarak kapitalizmin yeni olguları ışığında onun geleceğine ışık tutmaya çalışmakta ve kapitalizmin bugün içinde bulunduğu aşamayı nitelemeye çalışmaktadırlar. Doğuşu 500 yıllık bir sürece dayalı olan kapitalizmin başlangıcı genellikle 1640-1660 Ingiliz Devrimine bağlanmaktadır, onun ilk gerçek bilimsel analizinin 1860'larda Marx tarafından ortaya koyulmasından bu yana 150 yıl geçmiş bulunuyor. Kapitalizm tarihsel süreci içinde 1770'lerden itibaren üç büyük bilimsel-teknolojik devrime tanıklık etmiş ve bugüne kadar 8 ciddi ekonomik kriz atlatmış bulunuyor ve bu olgu aynı zamanda onun krizlere olan duyarlılığını da ortaya koymaktadır. Şüphesiz bu krizlerin geride bırakılmış olması ve krizlerin ardından gerçekleşen yeniden canlanma ve genişlemedevinimi onun temel çelişmelerinin bütünsel olarak aşıldığı ve onun temel karakterinin değiştiği anlamına gelmemektedir. Nitekim 1970'lerin ortasında yaşanan krizin ardından kapitalizm üretici güçleri geliştirmeye devam etmiş, 1980'lerde hızlanan küreselleşme ile birlikte özellikle ABD ekonomisi dev adımlar atmış, kapitalizm gelişmekte olan ülkelerde daha yaygın ve derinlemesine bir gelişme kaydetmiştir. Bununla birlikte kapitalist üretim biçimi bir dizi yeni sorunla karşı karşıya bulunmaktadır, özellikle kapitalizmin merkez ülkelerinde üretim verimliliğinin artışında belirgin bir düşüş göze çarpmaktadır. Kitapta geniş bir yer verilen küreselleşme süreci bir çok yeni açmazı beraberinde getirmiştir. Yazarların bu eserde yaptığı Marx okumasına göre, kapitalizm asla durağan bir üretim biçimi olarak ele alınmamalıdır, aksine kapitalizmin iç çelişmeleri, onun mutlak ilkesi olan artı-değer üretimi ve sermayenin değerlenme tutkusu onu sürekli bir biçimde üretici güçleri geliştirmeye ve genişlemeye zorlamaktadır, bu bağlamda kapitalizmin üretici güçleri süreğen bir biçimde toplumsallaşmakta ve toplumsallaşma düzeyi de giderek daha ileri ve karmaşık aşamalara doğru ilerlemektedir. Kapitalist üretim biçiminin temel çelişmesi üretici güçlerin sürekli toplumsallaşması ve bu toplumsallaşmanın gereksinimlerine yanıt vermek üzere üretim ilişkilerinde süreğen bir biçimde yeni öz-düzenleme ve ayarlamaların yapılmasının zorunlu olmasıdır. Marx'a göre kapitalist üretim biçimini diğer tüm üretim biçimlerinden ayıran bu özgün niteliğidir ve kapitalist üretim ilişkilerinde bu anlamda ilk büyük aşama ve öz-düzenleme bireysel sermaye mülkiyet biçiminden hisseli sermaye mülkiyet biçimine-anonim şirketlere- geçiş ile birlikte ortaya çıkmıştır. Eserdeki araştırmaya göre, mülkiyet ilişkileri üretim ilişkileri sisteminin can damarıdır, sermaye üretimin ve üretici güçlerin toplumsallaşmasına yanıt verebilmek ve giderek daha geniş üretici güçleri kucaklayabilmek için, giderek daha fazla toplumsallaşmak ve özel niteliğini aşmak ve bu niteliğine giderek yabancılaşmak zorunda kalmaktadır; Marx, bu anlamda hisseli sermaye mülkiyet biçimini toplumsal sermaye olarak nitelemiştir:“Bu kapitalist mülkiyet biçimi, şimdiden kolektif üretimin bir biçimi üzerinde yükseldiği için kendisini toplumsal mülkiyete dönüştürmekten başka bir şey yapamaz”… “Sermaye, tuhaf, bağımsız ve toplumsal güç haline gelir, o bir şey (thing) olarak toplumun karşısında konumlanır, aynı zamanda bu şey aracılığı ile kapitalistlerin gücü olur. Genel bir toplumsal güç olarak sermaye ile kapitalistlerin özel gücü (onların üretimin toplumsal koşulları üzerindeki erki olarak) olarak sermaye arasındaki çelişme gelişerek daha da uzlaştırılamaz bir çatışmaya dönüşür; bu çatışmanın anlamı bu ilişkilerin ortadan kalkması ve üretimin koşullarının evrensel, genel, toplumsal, ortaklaşa koşullara dönüşerek iyileşmesine işaret eder. Bu dönüşüm kendisini kapitalist üretim altındaki üretim güçlerinin ( productive powers) gelişmesi olarak ve bu gelişmenin peşine koyulduğu seyir yolu olarak gerçekleştirir.” Araştırmalarını bu yönde derinleştiren Marx'a göre, sermaye özel ve toplumsal niteliği ile çelişkili bir bütündür ve bu çelişmenin devinimi sürekli bir biçimde, özel niteliğin aşılması ve toplumsal niteliğin daha da güçlenmesi bir biçimde çözülmekte, böylece kapitalizm sosyalizme geçişin maddi koşullarını giderek daha fazla hazırlayacak, sermayenin mülkiyet biçimi sürekli olarak daha üst düzeylere doğru toplumsallaşacaktır. Sermayenin geçirdiği bu değişim olumsuz diyalektik aşma iken, sermayenin aşağıya bastırdığı işçi sınıfı ve diğer sömürülen kitlelerin ona karşı çözüm arayışları, örneğin işçilerin bizzat kendilerinin kurup işlettiği işletmeler sermayenin olumlu aşılması niteliğini taşımaktadır. Kitaptaki araştırmaya göre, üretici güçlerin giderek toplumsallaşması ve ardından sermayenin mülkiyet biçimindeki toplumsallaşmalar, bugüne kadar dört önemli aşama kaydetmiş, hisseli sermaye mülkiyet biçimi, özel tekelci mali sermaye, devlet sermayesi, kurumsal hisseli sermaye ve ardından uluslararası kurumsal sermaye mülkiyet biçimine yol açmıştır. Kapitalist devlet sermayesi mülkiyet biçiminde sermaye ilişkisinin bu ikili niteliği daha doğrudan bir biçimde görülebilmekte, özellikle sermayenin toplumsal doğası daha görünür olmaktadır. Tongyu'ya göre “Kapitalizmin sınırları içindeki devlet sermayesi mülkiyet biçimi, kapitalist sınıfın kolektif mülkiyeti olarak, sermayenin özel niteliğinin en fazla aşıldığı, sermayenin ileri düzeyde toplumsallaştığı bir mülkiyet biçimidir; bu anlamda klasik Marksist eserlerde devlet kapitalizmi genellikle sosyalizmin arifesi olarak değerlendirilmiştir: “Çünkü sosyalizm yalnızca, devlet-kapitalist tekelin bir ileri adımıdır”. Yazarlara göre, bugüne kadar kapitalist üretim ilişkilerinde gerçekleşen bu öz-düzenlemeler ve sermayenin toplumsallaşması, kısmi nitel değişimlere yol açmış ve kapitalist üretim biçiminin çeşitli ara aşamalarını oluşturmuş olmakla birlikte, sermayenin ve kapitalizmin öz niteliğinin çerçevesinin sınırları içinde kalınarak gerçekleştirilmiş olan reformlardır. Bununla birlikte bu süreç onu her geçen daha fazla toplumsallaştırmakta ve bu anlamda da geleceğin yeni toplumunun maddi temelini genişletmektedir. Fakat bütün bu olgular sermayenin bizzat kendi doğasının onun devinimini birçok bakımlardan içsel ve dışsal sınırlamalarla karşı karşıya bıraktığı gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır, Marx'ın da belirttiği gibi bu olgu onun deviniminin paradoksal doğasını vermektedir: “Sermeye temelinde yürütülen üretim… Sermaye tüm bu saydıklarımıza karşı yıkıcıdır, ve aynı zamanda onu sürekli bir biçimde devrimcileştirir, üretici güçlerin gelişmesi içinde kuşatıcı tüm engelleri parçalar, ihtiyaçların gelişmesi önündeki engelleri, üretimin çok yönlü ve bütünsel gelişmesinin önündeki, doğal ve zihinsel güçler arasındaki alış-verişi ve doğal ve zihinsel güçlerin sömürülmesi üzerindeki önündeki tüm engelleri kırar. Fakat şu olgu gözden kaçırılmamalıdır ki, sermaye bu tip her türden sınırı bir engel olarak karşısına alır ve dolayısıyla ideal olarak bu engelin ötesine gider, fakat bu hiç bir biçimde sermayenin bu engeli aştığı sonucunu vermemelidir; çünkü bu tip her tür engel sermayenin niteliği ile çeliştiği için, sermeye temelinde yürütülen üretim çelişmeler içinde paradoksal bir devinim süreci yaşar, bu çelişmeler bir yandan sürekli bir biçimde aşılırken, aynı zamanda sürekli olarak onun karşısına çıkarlar” . Bu anlamda kapitalist üretim biçimleri başlıca çelişmeleri bir yandan onu ileriye doğru devindirirken aynı zamanda onu kaçınılmaz sönümünün nedenlerini oluşturmaktadırlar. Tongyu'ya göre, tarih, sosyalizmin yalnızca kapitalizmin karşıtı değil, ama aynı zamanda onun ardılı olduğunu göstermektedir; kapitalist üretim biçimi belirli bir çağda sonunda nihai olarak, öz-aşma ve öz düzenleme sürecini sermayenin doğasının sınırları çerçevesinde taşıyamaz hale gelecek ve toplumsal sermaye bütünsel bir tarihsel dönüşüm sürecine girecektir. Bu durumda muhtemelen toplumsal sermayenin gerçekten toplumun denetimine girdiği“kamusal sermayeye” dönüşme zamanı gelmiş olacaktır. Bu aynı zamanda kapitalizmin karşıtına dönüşmeye başladığı tarihsel dönüşüm sürecinin başlangıcıdır; böylece artık sermayenin toplumsallaşması kendisini yepyeni ve daha yüksek üretim ilişkilerine bağlamış olacaktır. Marx'ın vurguladığı gibi: “Hiç bir toplumsal düzen, içinde barındırdığı–tüm üretici güçlerin gelişmesi için – var olan gelişme alanı tükenmeden - asla ortadan kaldırılamaz; yeni ve daha gelişkin üretim ilişkileri onların varoluşlarının maddi koşulları eski toplumun rahminde olgunlaşmadan --asla - ortaya çıkamaz.” Şüphesiz, sermayenin söz konusu öz-aşma süreçlerinin derinliği ve kapsamı hangi boyuta ulaşırsa ulaşsın, sermaye hangi düzeyde toplumsallaşırsa toplumsallaşsın, kapitalizmden sosyalizme geçiş süreci başta işçi sınıfları olmak üzere kapitalizmin bastırdığı kitlelerin zorlu sınıf mücadeleleri ve toplumsal devrimleri ile ilerleyecektir. Özcesi, kapitalist üretim biçiminde yaşanan bu değişimlerin incelenmesi, Marx'ın tezlerinin geçersiz ve eskimiş kılmamakta, aksine bizleri onlara daha fazla yaklaştırmaktadır. Okuyucu bu kapsamlı kitapta, veri ve istatistiklerle birlikte sunulan tezlerde kapitalizmin tarihsel diyalektiğinin ve geleceğinin aydınlanmasına katkıda bulunacak bir tartışmayı izleme olanağını bulabilecektir.
Doğuşu 16.yüzyıla kadar uzanan kapitalist üretim biçimi 20.yüzyılda da önemli değişimler geçirmiş, üretim süreçlerinde, üretimin örgütlenmesinde, kapitalist şirketler arasındaki rekabetin biçimlerinde, dolaşım ve bölüşüm süreçlerinde, bölüşüm ilişkilerinde, işçi sınıfının ve burjuvazinin saflarında, orta sınıfların yapısında, kapitalist ekonominin işleyiş mekanizmalarında, bilim ve teknolojinin üretim süreçleri ile ilişkisinde ve iktisadi düşüncelerde yeni olgular ortaya çıkmıştır. Bu değişimler ve anlamları incelenmeksizin kapitalizm hakkında doğru bir yargıya varılması oldukça güçleşmiştir. Kapitalizmde yalnızca üretimin toplumsallaşmasında büyük adımlar atılmakla kalmamış, aynı zamanda üretim ilişkilerinde ve sermaye ilişkisinde öz-düzenlemeler gerçekleşmiştir. Sermayenin asıl sahipleri ile onu işleten yönetici tabaka arasındaki işlevsel bölünme giderek daha belirgin hale gelmiş, bir tür özgün yeni “işletmeci” burjuvazi ortaya çıkmıştır. Kitapta bu yeni olguların genel akademi çevrelerinde ve onlarla faklılaşan Marksist ve sol akademide oluşturduğu teorik yansımalar geniş bir yer tutmaktadır. Ayrıca Türkiye'de Çinceden çevrilen bir iktisadi akademik araştırmanın ilk kez yayınlanmış olması dikkate değer bir olaydır. Iki ünlü Çinli Marksist ekonomi-politik araştırmacısının, bu eserin son satırlarını kaleme aldığı günlerde kapitalist kriz tüm dünyaya yayılmış bulunuyordu. ABD'de 2007'de ortaya çıkıp dünyaya yayılan küresel mali kriz bir kez daha, son on yıllarda kapitalizm üzerine beslenen iyimser hayalleri sarsmış bulunuyor. Yeni kriz Avrupa kıtasında yeni biçimler alarak gelişmeye devam etmektedir. Kapitalizmin merkezlerinde büyüme durmuş ve üretici güçlerde muazzam bir tahribat ortaya çıkmış bulunuyor. Gelişmiş ve orta düzeyde gelişkin 42 kapitalist ülkede kriz öncesindeki 340 milyon olan işsiz birey sayısı bugün 410 milyon civarında seyretmektedir. Aslında işsizlik kapitalizmin son on yıllarda biriktirdiği, --ekolojik çevre sorunları dahil olmak üzere - yapısal sorunların sadece en önemlilerinden birini oluşturmakta. Başta iktisatçılar olmak üzere tüm düşünen insanlar, kapitalizmin bugünkü krizi hangi yeni çözümlerle aşmaya çalışacağını ve ne tür yeni öz-düzenlemeler yapacağı üzerine tartışıyorlar. Işçi sınıfı ve halklar kemer sıkma politikalarına karşı direnme çizgilerine yönelirken, çeşitli orta sınıflar derin bir bocalama yaşıyorlar. Kapitalizmin bir kez daha liberal iktisadi çizgileri terk edip, Keynesçi ve tekelci devlet kapitalizmine özgü mekanizmaların benzerlerine yöneleceği biçiminde tahminler yapılıyor. Kriz ile birlikte Marx ve Engels'in kapitalizm üzerine çözümlemeleri yeniden ve daha titiz bir ilgi ile ele alınmaya başlamış, onların toplam eserlerinin akademik versiyonlarının 159 cildinden 61'i yayınlanarak okur ve araştırmacıların hizmetine sunulmuştur. Elinizdeki eser Çin'de son yıllarda özellikle 1998 yılından itibaren derinleşen kapitalizm araştırmalarının bir örneğidir. Yazarlar, Marx'ın çözümlemelerinden yola çıkarak kapitalizmin yeni olguları ışığında onun geleceğine ışık tutmaya çalışmakta ve kapitalizmin bugün içinde bulunduğu aşamayı nitelemeye çalışmaktadırlar. Doğuşu 500 yıllık bir sürece dayalı olan kapitalizmin başlangıcı genellikle 1640-1660 Ingiliz Devrimine bağlanmaktadır, onun ilk gerçek bilimsel analizinin 1860'larda Marx tarafından ortaya koyulmasından bu yana 150 yıl geçmiş bulunuyor. Kapitalizm tarihsel süreci içinde 1770'lerden itibaren üç büyük bilimsel-teknolojik devrime tanıklık etmiş ve bugüne kadar 8 ciddi ekonomik kriz atlatmış bulunuyor ve bu olgu aynı zamanda onun krizlere olan duyarlılığını da ortaya koymaktadır. Şüphesiz bu krizlerin geride bırakılmış olması ve krizlerin ardından gerçekleşen yeniden canlanma ve genişlemedevinimi onun temel çelişmelerinin bütünsel olarak aşıldığı ve onun temel karakterinin değiştiği anlamına gelmemektedir. Nitekim 1970'lerin ortasında yaşanan krizin ardından kapitalizm üretici güçleri geliştirmeye devam etmiş, 1980'lerde hızlanan küreselleşme ile birlikte özellikle ABD ekonomisi dev adımlar atmış, kapitalizm gelişmekte olan ülkelerde daha yaygın ve derinlemesine bir gelişme kaydetmiştir. Bununla birlikte kapitalist üretim biçimi bir dizi yeni sorunla karşı karşıya bulunmaktadır, özellikle kapitalizmin merkez ülkelerinde üretim verimliliğinin artışında belirgin bir düşüş göze çarpmaktadır. Kitapta geniş bir yer verilen küreselleşme süreci bir çok yeni açmazı beraberinde getirmiştir. Yazarların bu eserde yaptığı Marx okumasına göre, kapitalizm asla durağan bir üretim biçimi olarak ele alınmamalıdır, aksine kapitalizmin iç çelişmeleri, onun mutlak ilkesi olan artı-değer üretimi ve sermayenin değerlenme tutkusu onu sürekli bir biçimde üretici güçleri geliştirmeye ve genişlemeye zorlamaktadır, bu bağlamda kapitalizmin üretici güçleri süreğen bir biçimde toplumsallaşmakta ve toplumsallaşma düzeyi de giderek daha ileri ve karmaşık aşamalara doğru ilerlemektedir. Kapitalist üretim biçiminin temel çelişmesi üretici güçlerin sürekli toplumsallaşması ve bu toplumsallaşmanın gereksinimlerine yanıt vermek üzere üretim ilişkilerinde süreğen bir biçimde yeni öz-düzenleme ve ayarlamaların yapılmasının zorunlu olmasıdır. Marx'a göre kapitalist üretim biçimini diğer tüm üretim biçimlerinden ayıran bu özgün niteliğidir ve kapitalist üretim ilişkilerinde bu anlamda ilk büyük aşama ve öz-düzenleme bireysel sermaye mülkiyet biçiminden hisseli sermaye mülkiyet biçimine-anonim şirketlere- geçiş ile birlikte ortaya çıkmıştır. Eserdeki araştırmaya göre, mülkiyet ilişkileri üretim ilişkileri sisteminin can damarıdır, sermaye üretimin ve üretici güçlerin toplumsallaşmasına yanıt verebilmek ve giderek daha geniş üretici güçleri kucaklayabilmek için, giderek daha fazla toplumsallaşmak ve özel niteliğini aşmak ve bu niteliğine giderek yabancılaşmak zorunda kalmaktadır; Marx, bu anlamda hisseli sermaye mülkiyet biçimini toplumsal sermaye olarak nitelemiştir:“Bu kapitalist mülkiyet biçimi, şimdiden kolektif üretimin bir biçimi üzerinde yükseldiği için kendisini toplumsal mülkiyete dönüştürmekten başka bir şey yapamaz”… “Sermaye, tuhaf, bağımsız ve toplumsal güç haline gelir, o bir şey (thing) olarak toplumun karşısında konumlanır, aynı zamanda bu şey aracılığı ile kapitalistlerin gücü olur. Genel bir toplumsal güç olarak sermaye ile kapitalistlerin özel gücü (onların üretimin toplumsal koşulları üzerindeki erki olarak) olarak sermaye arasındaki çelişme gelişerek daha da uzlaştırılamaz bir çatışmaya dönüşür; bu çatışmanın anlamı bu ilişkilerin ortadan kalkması ve üretimin koşullarının evrensel, genel, toplumsal, ortaklaşa koşullara dönüşerek iyileşmesine işaret eder. Bu dönüşüm kendisini kapitalist üretim altındaki üretim güçlerinin ( productive powers) gelişmesi olarak ve bu gelişmenin peşine koyulduğu seyir yolu olarak gerçekleştirir.” Araştırmalarını bu yönde derinleştiren Marx'a göre, sermaye özel ve toplumsal niteliği ile çelişkili bir bütündür ve bu çelişmenin devinimi sürekli bir biçimde, özel niteliğin aşılması ve toplumsal niteliğin daha da güçlenmesi bir biçimde çözülmekte, böylece kapitalizm sosyalizme geçişin maddi koşullarını giderek daha fazla hazırlayacak, sermayenin mülkiyet biçimi sürekli olarak daha üst düzeylere doğru toplumsallaşacaktır. Sermayenin geçirdiği bu değişim olumsuz diyalektik aşma iken, sermayenin aşağıya bastırdığı işçi sınıfı ve diğer sömürülen kitlelerin ona karşı çözüm arayışları, örneğin işçilerin bizzat kendilerinin kurup işlettiği işletmeler sermayenin olumlu aşılması niteliğini taşımaktadır. Kitaptaki araştırmaya göre, üretici güçlerin giderek toplumsallaşması ve ardından sermayenin mülkiyet biçimindeki toplumsallaşmalar, bugüne kadar dört önemli aşama kaydetmiş, hisseli sermaye mülkiyet biçimi, özel tekelci mali sermaye, devlet sermayesi, kurumsal hisseli sermaye ve ardından uluslararası kurumsal sermaye mülkiyet biçimine yol açmıştır. Kapitalist devlet sermayesi mülkiyet biçiminde sermaye ilişkisinin bu ikili niteliği daha doğrudan bir biçimde görülebilmekte, özellikle sermayenin toplumsal doğası daha görünür olmaktadır. Tongyu'ya göre “Kapitalizmin sınırları içindeki devlet sermayesi mülkiyet biçimi, kapitalist sınıfın kolektif mülkiyeti olarak, sermayenin özel niteliğinin en fazla aşıldığı, sermayenin ileri düzeyde toplumsallaştığı bir mülkiyet biçimidir; bu anlamda klasik Marksist eserlerde devlet kapitalizmi genellikle sosyalizmin arifesi olarak değerlendirilmiştir: “Çünkü sosyalizm yalnızca, devlet-kapitalist tekelin bir ileri adımıdır”. Yazarlara göre, bugüne kadar kapitalist üretim ilişkilerinde gerçekleşen bu öz-düzenlemeler ve sermayenin toplumsallaşması, kısmi nitel değişimlere yol açmış ve kapitalist üretim biçiminin çeşitli ara aşamalarını oluşturmuş olmakla birlikte, sermayenin ve kapitalizmin öz niteliğinin çerçevesinin sınırları içinde kalınarak gerçekleştirilmiş olan reformlardır. Bununla birlikte bu süreç onu her geçen daha fazla toplumsallaştırmakta ve bu anlamda da geleceğin yeni toplumunun maddi temelini genişletmektedir. Fakat bütün bu olgular sermayenin bizzat kendi doğasının onun devinimini birçok bakımlardan içsel ve dışsal sınırlamalarla karşı karşıya bıraktığı gerçeğini ortadan kaldırmamaktadır, Marx'ın da belirttiği gibi bu olgu onun deviniminin paradoksal doğasını vermektedir: “Sermeye temelinde yürütülen üretim… Sermaye tüm bu saydıklarımıza karşı yıkıcıdır, ve aynı zamanda onu sürekli bir biçimde devrimcileştirir, üretici güçlerin gelişmesi içinde kuşatıcı tüm engelleri parçalar, ihtiyaçların gelişmesi önündeki engelleri, üretimin çok yönlü ve bütünsel gelişmesinin önündeki, doğal ve zihinsel güçler arasındaki alış-verişi ve doğal ve zihinsel güçlerin sömürülmesi üzerindeki önündeki tüm engelleri kırar. Fakat şu olgu gözden kaçırılmamalıdır ki, sermaye bu tip her türden sınırı bir engel olarak karşısına alır ve dolayısıyla ideal olarak bu engelin ötesine gider, fakat bu hiç bir biçimde sermayenin bu engeli aştığı sonucunu vermemelidir; çünkü bu tip her tür engel sermayenin niteliği ile çeliştiği için, sermeye temelinde yürütülen üretim çelişmeler içinde paradoksal bir devinim süreci yaşar, bu çelişmeler bir yandan sürekli bir biçimde aşılırken, aynı zamanda sürekli olarak onun karşısına çıkarlar” . Bu anlamda kapitalist üretim biçimleri başlıca çelişmeleri bir yandan onu ileriye doğru devindirirken aynı zamanda onu kaçınılmaz sönümünün nedenlerini oluşturmaktadırlar. Tongyu'ya göre, tarih, sosyalizmin yalnızca kapitalizmin karşıtı değil, ama aynı zamanda onun ardılı olduğunu göstermektedir; kapitalist üretim biçimi belirli bir çağda sonunda nihai olarak, öz-aşma ve öz düzenleme sürecini sermayenin doğasının sınırları çerçevesinde taşıyamaz hale gelecek ve toplumsal sermaye bütünsel bir tarihsel dönüşüm sürecine girecektir. Bu durumda muhtemelen toplumsal sermayenin gerçekten toplumun denetimine girdiği“kamusal sermayeye” dönüşme zamanı gelmiş olacaktır. Bu aynı zamanda kapitalizmin karşıtına dönüşmeye başladığı tarihsel dönüşüm sürecinin başlangıcıdır; böylece artık sermayenin toplumsallaşması kendisini yepyeni ve daha yüksek üretim ilişkilerine bağlamış olacaktır. Marx'ın vurguladığı gibi: “Hiç bir toplumsal düzen, içinde barındırdığı–tüm üretici güçlerin gelişmesi için – var olan gelişme alanı tükenmeden - asla ortadan kaldırılamaz; yeni ve daha gelişkin üretim ilişkileri onların varoluşlarının maddi koşulları eski toplumun rahminde olgunlaşmadan --asla - ortaya çıkamaz.” Şüphesiz, sermayenin söz konusu öz-aşma süreçlerinin derinliği ve kapsamı hangi boyuta ulaşırsa ulaşsın, sermaye hangi düzeyde toplumsallaşırsa toplumsallaşsın, kapitalizmden sosyalizme geçiş süreci başta işçi sınıfları olmak üzere kapitalizmin bastırdığı kitlelerin zorlu sınıf mücadeleleri ve toplumsal devrimleri ile ilerleyecektir. Özcesi, kapitalist üretim biçiminde yaşanan bu değişimlerin incelenmesi, Marx'ın tezlerinin geçersiz ve eskimiş kılmamakta, aksine bizleri onlara daha fazla yaklaştırmaktadır. Okuyucu bu kapsamlı kitapta, veri ve istatistiklerle birlikte sunulan tezlerde kapitalizmin tarihsel diyalektiğinin ve geleceğinin aydınlanmasına katkıda bulunacak bir tartışmayı izleme olanağını bulabilecektir.
Axess Kartlar
Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam
Tek Çekim 27,78    27,78   
2 14,45    28,89   
3 9,82    29,45   
6 5,00    30,00   
9 3,40    30,56   
Bonus Kartlar
Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam
Tek Çekim 27,78    27,78   
2 14,45    28,89   
3 9,82    29,45   
6 5,00    30,00   
9 3,40    30,56   
Paraf Kartlar
Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam
Tek Çekim 27,78    27,78   
2 14,45    28,89   
3 9,82    29,45   
6 5,00    30,00   
9 3,40    30,56   
Maximum Kartlar
Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam
Tek Çekim 27,78    27,78   
2 14,45    28,89   
3 9,82    29,45   
6 5,00    30,00   
9 3,40    30,56   
World Kartlar
Taksit Sayısı Taksit tutarı Genel Toplam
Tek Çekim 27,78    27,78   
2 14,45    28,89   
3 9,82    29,45   
6 5,00    30,00   
9 3,40    30,56   
Yorum yaz
Bu kitabı henüz kimse eleştirmemiş.
Kapat