Kayıp Osmanlılar

“... Ritim sertlesti, eller çirpilarak merfalara hiz katti. Basinin üstündeki tepside yüzük bütün bu gürültünün arasinda kendine özgü bir tingirtiyla dönüp dururken Fatima tüy gibi hafif, ince vücudu ve müthis kivrakligiyla Yemenli kadinlarin meshur dansini yapmaya koyuldu. Vurmali çalgilara derinden bir tarab sesi karisinca kadinlar hep bir agizdan tempo tutmaya basladilar: ‘Kis kis kis kis...' Fatima hizlandikça hizlaniyor, dalinda olgunlasmis lakin henüz tadina bakilmamis gögüsleri, ince beli ve siki kalçalari ayri ayri yönlere kivranirken, kiz ayak parmaklarinin ucunda ince bileklerini çevire çevire dönüyordu. O, ayrikotu gibi igreti birakilan Fatima gitmis, yerine herkesi gölgede birakan ihtisamli bir kadin gelmisti. Derler ki, Arap dünyasinda göbek dansinin en inceliklisi, en zarifi Yemen'dedir. Yerde halhalin singirtisi, tepside yüzügün tingirtisi, Fatima agir agir dizlerinin üzerine çökerken piril piril yaglanmis on sira örgülü saçlarini yavasça savurdu. Artik tarabin tinisi merfalari bastirmis, bütün oda kalp gibi atiyordu: ‘Kis kis kis kis...' Fatima son bir dönüs yapti ve birden oldugu yerde durdu kaldi. Adiba sedirin tam ortasinda heykel gibi kipirtisizdi...” Kayip Osmanlilar, zamanin ve mekânin en acimasiz kuytularindan birinde geçen bir ask ve savas romani. Birinci kitap, isyanlari ile ünlü Yemenli Zeydilerin yasadigi Dar-ül Muamma adli bir diyarda neredeyse tam bir distopyayi anlatir. Ikinci kitap ise bu diyarin “kudretli efendisi Osmanlilar”in son çirpinislarinin hikâyesidir. Sanaa, ilk ve ikinci kitabin kahramanlarini bulusturur. Aski, ihaneti ve çöküsü acimasiz bir savas fonu önünde yasarlar.